Siya Şevê kimdir? Bu soruya geçen yıl ilginç bir cevap vermişlerdi.Özetle “Şairin dediği gibi aslında durum biraz “ herkesin faili olduğu meçhul bir cinayet’’ diyor ya;bölgede faili meçhul cinayet denince, kontra güçler akla gelir .Ama olan biten sadece bununla sınırlı değil.Kürt coğrafyasında şiddetin, savaşın, açlığın biraz yoğun yaşanmasından kaynaklı olacak ki, genelde bizler, insanların iç dünyasında gelişen,ailesin de, arkadaş çevresinde, duygusal bağlarında yaşanan çok şiddetli çatışmaları göremiyor, duyamıyor, ya da ifade edemiyor olabiliyoruz. İşte Siya Şevê de bu her iki acımasız savaşın belki de başlıca mağdurları arasında olmasa da;bir köşesinde duran, olan biteni anlamaya çalışan ve bunu sesi yettiği ölçüde haykırmaya yeltenen, yeni gibi görünse de eski bir grup” diye tanıtmışlardı kendilerini.
Zeng albümlerini dinlediğimizde o içsel çatışmaya tanıklık etmiştik.Bir yandan sokağın belleğine atıflar varken,diğer taraftan filozofvari sözler ile deneysel müziğe de selam verip bizde varız demişlerdi.Varlık ve var olma savaşının bir yerinden tutup Kürt dinleyicisine seslenmişlerdi.
Ve Sîya Şevê geri döndü.
Piyasaya bulaşmadan, kelimenin tam anlamı ile “yeraltında” ortaya çıkmış bir çalışma ile.İlk albümü dinlediğimde tarzına dair kafam karışsa da ,bu albümde (altyapısına bir kaç eleştiri dışında )daha rock bir tat ile zevkle dinlediğimi ifade etmek isterim.Vokaller ve altyapısında ki denge uyum ile albümün daha derli toplu bir süreç yaşadığını da göstermektedir.Özellikle elektro sololar , “meşa şevê” ve “xapin” parçalarında ki klasik gitar ustalığı ,Kürt müziğinde aradığım eksik bir tat’tı benim için.”Yasemin” şarkısında ki senfonik deneme ve okuma üstüne bir şey yazılmadan dinlenmesi gereken parçalardan biri.
Albümde eksik bulduğum, bass gitar. Özellikle Kimi parçalarda bass gitarın davulla birlikte eskortluk yapmasının daha iyi olacağını düşünüyorum.Hatta Leyla parçasının heavy havasında bile andante kalmış.Yine Leyla parçasının codasından sonra ki “oyy” sesinin nasıl gözden kaçtığını anlamadığım gibi, bir ironi olarak düşünmek safça olacağını sanıyorum.Birde davul olayı,albümde neredeyse mühendislik gerektiren bir durum.Ve ilk albümle kıyaslanmayacak bir ilgi gösterildiği belli ama yinede bazı parçalarda okuma ve gitarların sertliği yanında sönük kaldığı eleştirisinin abartı olmayacağını düşünüyorum.
Değerlendirmeleri ilk albümü referans alarak yapmak haksızlık olacaktır belki, ama bu eleştirilerin yanında; İlk albümde eksikliği fark edilir vokallerin ,bu albümde yerli yerinde kullanılmış.Vokallerin ,albümü daha güçlü kıldığı gibi,bir “yıkımı “yaşarcasına ,duyguyu daha yoğun verdiğini kesinlikle söylemek gerek.
Rastî li destê me pare…
ZENG albümünde dikkat çeken ve PUÇ albümünde kesinlikle emin olduğum bir nokta ise grubun edebi yanı. Müzisyen doğası gereği edebiyatla, söz ile iç içedir. Enstrümanında ki ustalığı kadar, sözle ilişkisindeki ustalıkta o kadar önemlidir. Kafiyeli sözleri birbirine bindirmiş potpuri kültürünün hançerlediği sözlü geleneğin intikamını almışçasına rahatlattı beni albümün sözleri.
Sadece bir şarkı dinlemiyor, aynı zamanda bir şiirde okuyorsunuz. Hele ki,”Xapin”,”dereve” ,”yasemin” parçaları bunun iyi birer örneği.Grubun en sevdiğim yanı ise,sözü ve enstrümanı bir “cümbüş” yerine dönüştürmeden,aynı duygu frekansında kullanma becerisi.
Grubun politik duruşuna dair “kahve efsaneleri” karşısında, albümde ki “Hêvi” şarkısını ,grubun politik kimlik beyanı olarak dinlediğimi de eklemeden geçemeyeceğim.Aynı zamanda Hêvi parçası alışıldık semah formunun dışında .”Yok olmaz!” diyenler ,elektro gitarı blues şelpe tadında dinleyebilirler:) “Şev diçe”parçası ,ilk albümde ki “Bihar”parçasında olduğu gibi Anadolu rock havası ile sempatik bir ızdırap duygusu vermekte.
Benim için diğer dikkat çekici bir yan ise; grup istikrarını, çıktığı sahne sayısında arayan ve hayatımızın belli zamanlarına dağılıp kaybolmuş gruplar düşünüldüğünde, üretimleri merkezinde bir arada olmalarında ki bu ısrar. Çünkü, grup olarak bir arada kalmayı başarmak sahnede iyi bir performanstan daha zordur. Hele ki “piyasa” kaygısı taşımadan, basit ajitatif bir dile sarılmadan, dikkati müziğe verip, kendi tarzı içinde farklı formlar ve enstrümanlar denemekten korkmadan, sözü özgür kılarak yapmak en zor olanıdır.
…………..
Ve albümden öğrendim ki grubun elektrocusu kısa bir süre önce yaşamını yitirmiş. Grup albümü, elektroyu çalan-Kutluhan’a atfetmiş. Elektro gitarda ki doğaçlama ve soloları dinleyince, elektro gitarı çalan Kutluhan’ın adeta ruhunu albümdeki parçalara emanet edip gittiğini hissettim…
Yani özcesi;
Kürt müziğinde zenci muamelesi gören rock tarzında ısrar eden bir kaç gruptan biridir Siya Şevê.Ve Bir albüm daha çıkarmışlar.Albümün adı “PUÇ” .Ama bakmayın adına.Albüm adının ,yada albümlerde ki janjanlı fotoların,albümü yansıtmayacağına ironik bir tavırdır bu…Albümü dinledikten sonra, “sanatçı”yada “ozan” ön eki yakıştırıp kendine, müzikleri ile bir KURM gibi duygu dünyamıza dadanmış olanın, aslında ne kadar PUÇ olduğunu fark etmek zor değildir…
Ve ayrıca bu bir albüm tanıtım yazısı değildir. Baştan ifade etmekte fayda var… Çünkü baştan sona emek taşıyan bir albümü tanıtmak için o albümün şarkılarını dinlemenin üstünde yazacak tek bir söz bile yok. Bob Dylan’ın bir röportajında, kendisi hakkında en iyi bilgiyi şarkılarından alınabileceğini söylemesi, anlatmak istediğime iyi bir referans oluyor.
Albümü dinledim ,söylendim.Söylendiğimi özetledim…Hepsi bu…